23 Mayıs 2014 Cuma

SOMA - Part-II

Herkese Merhaba ;

Ne kadar doğru herkes tarafından tartışılır ama basında yayınlanan SOMA faciasının rakamsal sonuçları aşağıdaki gibiymiş ;

 -Olay sırasında madende bulunan işçi sayısı: 787
- Ölen işçi sayısı: 301 , İlk anda kurtarılan işçi sayısı: 363
- Arama-kurtarma çalışması sonucu kurtarılan işçi sayısı: 123
- Toplam sağ kurtulan işçi sayısı: 486
- Yetim kalan çocuk sayısı: 432
- Yetim çocukların yaş ortalaması: 10
- Ölen evli işçi sayısı: 255
- Ölen bekâr işçi sayısı: 46
- Ölenlerden çocuğu olmayan işçi sayısı: 84
- Ölenlerden çocuğu olan işçi sayısı: 217
- Madenin uzunluğu 4.5 kilometre, derinliği yaklaşık 420 metre.
- Yangının çıktığı nokta -150 metrede, 2 bin 200 metre mesafede.
- 36 kişi hakkında adli işlem yapıldı, 8’i tutuklandı.
- 110 mezar kazılarak, faciada hayatını kaybedenler için ilçede “maden şehitliği” oluşturuldu.
- Soma Kömür İşletmeleri A.Ş.’de çalışan sayısı: 2 bin 941
- Soma Holding bünyesindeki toplam çalışan sayısı: Yaklaşık 5 bin 800

Şimdi alt toplamda ne kadar ağır bir matematik hesabı gerektiğini daha öncede söylemiştim ancak yapacak ne gücüm nede kuvvetim var...

Kaç anne ? Kaç baba ? kaç eş ve çocuk ? hesap çok ağır çok...


Peki adli işlem yapılan 36 kişiye ne olacak  ? Bunu esas bekliyorum bakalım adalet nasıl işleyecek !

Haydin talk to you later !

15 Mayıs 2014 Perşembe

SOMA

Herkese Merhaba ;

207 diye başladı
Daha sonra ilgili bakan ! cevap veremem dedi.
ilgili özel işletmenin yöneticileride sanırım maden de kaldı ki ortalıkta kimse yoktu.
282 kişiye çıktı ve halen belirsizlik , gizlilik, örtbas devam ediyor.
282 Madencimiz, kardeşimiz, insanımız
282 Anne
282 Baba
282 kişinin acaba kaç kardeşi vardı ?
282 kişinin kaçı evliydi
282 kişinin kaçının çocuğu vardı ?
282 kişinin sevdikleri, uzak akrabayı katmıyorum çünkü bende bu uzak akrabalara dahil hissediyorum kendimi.

Hepsini toparlarsak 1000 kişinin üzerinde ağlayan, küçük dünyaları kararan insanlarımız.
Klasik baş sağlığı mesajları, yas ilan edilmesi, ihmalcilere hesap sorulacak hikayeleri vs. Evet hikaye, çünkü her felaket sonrası duyduklarımız ve daha sonra zamanla unutulan masallar ama unutmayanlar ise bu acıyı direk olarak evlerinde yaşayanlar...

Herşeyi özelleştir, insanları fazla mesai ve kötü şartlarda çalıştır ki bol para kazanasın ama sonunu düşünme ! Sonunu kim düşünmeli ? tabiki bu ülkeyi yönetiyorum zannedip darmadağın edenler....

Tek beklentim ve ettiğim dua ise varsa olan ilahi adaletin gerçekleşmesi...


Haydin talk to you later !

21 Ocak 2014 Salı

Hayatımızın Rengi

Herkese Merhaba

Sevgili Eşimin hamilelik sürecinden sonra yeniyıl ile birlikte bizde bir doğum heyecanı başladı ve bununla beraber bebeğimizin yeni yıl gecesi bize bir süpriz yapmaması için tedirginde olmadık desek yalan olur çünkü doktorumuza göre beklenen gün 14 Ocak’tı ve sağdan soldan söylenen; bebeklerin beklenen zamandan önce doğmalarıydı, neyseki öyle olmadı.

13 Ocak Pazartesi günü hastanede rutin kontroldeydik ve doktorumuz bize bu çocuk çok beklemez dedi ve bizi evimize yolladı, birşey olursa haberleşelim siz Cuma günü tekrar gelin bakalım şayet bu tavşan doğmazsa dedi. 17 Ocak Cuma sabah tekrar hastahanedeydik ve bize dediği doktorun ‘’Eli kulağında şayet haftasonu doğmazsa Pazartesi gunu 20 Ocak direk doğumhaneye gelin ‘’ dedi. Biz evimize döndük ancak aynı gün 17 Ocak 2014’de saat 14h30 civarında beklenen işaret geldi ve hastaneye gittik sanki hiç doğmayacak gibi gelen çocuk için bana söylenen ‘Eşinin yatış işlemlerini yap doğum başlamış’’ ve saat 15h30 civarıydı, ben ne yapsam diye panik olmadım ama canım karım doğumhanedeyken içim cız etti. İşlemleri başlattım tekrar aşağıya indim ve doktorumuz bana ağrı odasına girebileceğimi söyledi zaten doğuma girmek içinde eşimle anlaşmıştık ve eşimin annesi ile beraber biz doğumhane içerisinde olan ağrı odasına girdik. Bu arada sakince anneme ve ablama haber verdim ki yavaştan gelsinler diye...
İşte esas kadınlığın ve hamileliğin ne zor olduğuna şait olduğum anlar böylece başladı. Ne zor ne ızdıraptır ki tarif edemem, akşam saati olduğu için doğumhanede bizden başka kimsenin olmaması acaip avantajdı.

Saatler 23h00 gibiydi ben ve eşim doğumhanenin içindeydik sevgili tavşanımızın dünyaya gelmesi için, eşimin annesi ise endişeli bakışlar içerisinde yan oda olan sancı odasında bekleyişteydi, annem ve ablam doğumhanenin kapısında, geriye kalan tüm aile ise 1014 numaralı tavşanın odasındaydılar,çok acaip anlatılması zor bir durum.
Eşmin normal doğumu seçmesi ve doğum başlaması ise aman Allahım dedirtti bana ! Hayatımda gördüğüm en zor, eziyetli ve en önemlisi gerçekten yürek isteyen bir tercih olduğunu resmen gördüm ve yaşadım ! Benim diyen erkek kesinlikle doğuramaz o bakımdan kadınlık hele ki doğurmak gerçekten inanılmaz bir olaymış !!!
Sevgili eşimin verdiği çok zor ve uzun süren mücadele sonrası küçük oğlumuz ERİN 17 Ocak 2014 saat 23:54 ‘de dünyaya geldi. Ben hayatımda yaşamadığım ve anlatamayacağım hisler içerisinde bu doğuma şahit olduğum için kendimi inanılmaz şanslı hissediyorum. Doğum anını, bebeğimizin doğuşunu görmek, nasıl ne şekilde ilk muayenesinin yapıldığı, doktorlar arası diyalolara tanık olmak yaşanacak en keyifli ve unutulmaz dakikalardı benim için. Bunun dışında ise sevgili karımla aramızda doğum anında tarif edilemez bir bağ oluştu. Zaten birbirimize çok düşkündük ama o aramızdaki bağ ve hislerimiz, gözyaşlarımız hiç ama hiçbirşey ile tarif edilemez...
Bana bazı kişiler neden doğuma girdin ne gerek falan dediler ama yaptıklarının nasıl yanlış olduğunu kendi eşlerinin onaylamasıyla fazla açıklama yapmama gerek kalmadı. Tek söylediğim bu tuhaf zihniyetli insanlara ise sadece ‘’ o duyguyu ve gerçekten sizin parçanızın nasıl doğduğunu görüp o atmosferi hissetmek tarifsizdi’’ diyerek konuyu kapattım.
Gerçekten ama gerçekten o doğumhanedeki hislerimiz muhteşemdi, belki hep aynı cümleleri yazıyorum ancak dedimya kelime bulamıyorum...
Doğum sonrası bizim tavşan kapıdan giderken baktım ki sadece eşimin annesi değil doğumhane içerisindeki ağrı odasında olan benim annem, taze dayımız ve eşimin ananesi yani gece doğum boşluğundan bizimkiler biraz fırsatı kullanmışlar ve bizim tavşanı beklemişler. Koridorda ise ablam, ablamın küçük kızı ve duygusal dedemiz, teyzelerim, dayım, teyzeminoğlu ve eşi, sevgili koca yürek karımın en yakın arkadaşı ve nişanlısı yani kısacası full sülale karması bekliyordu bizi tek bir şekilde ; oda toplu sevinç gözyaşları tabiki....
Hastanede kaldığımız 18 Ocak Cumartesi günü gelenlerimiz oldu haliyle, yorucu ancak keyifliydi. Oğlumun ilk altını alma şansı bana ait oldu ne güzeldi ve acaipti, sonraki alt almada ise elime işedi J müthiş yani, diyeceksiniz şaşırmış bu adam ama öyle işte...
Şimdi evdeyiz bu yazıyı yazarken ve oğlumuz bize, evimize bizlerde ona alışmaya çalışıyoruz. Oğlumuz için ne diyebilirimki hiç kimse kendi çocuğu için kötü diyemeceğinden sanırım hislerimi detaylı yazmaya gerek yok.
Ancak kafamda bir plan vardı bugüne kadar yazdıklarımı bir kitap halinde toparlama ama bu kitap için son yazımında oğlumuzun doğmasını ve onun için yazdıklarımla noktalamaktı. Bu yazıdan sonra blog yazmaya devam edeceğim ancak kitap için bu son yazım.
Yazdıklarımı bir kitapta toplamak istedim, ilerde oğluma bırakacağım bir çeşit hiserimin ve o dönemde olanların hakkında bir yazılı belge kalsın istedim hep.

Küçük oğlum, ilerde büyüyecek olan oğlum ERİN ; ben ve annen yaşadığımız sürece senin hep destekçin olacağız, nerde ne derdin olursa gücümüz yettiğince çözmeye çalışacağız. Umarım sende en önce iyi niteliklere sahip, insani duygularını önde tutan, sağlam ve doğarken verdiğin mücadeledeki gibi hayata karşı mücadeleni bırakmazsın. Unutmaki sen dokuz saate yakın  annenle beraber mücadele vererek dünyaya geldin.
Her zaman sen benim en iyi arkadaşımsın, şu an üç günlüksün ve seni her kucağıma aldığımda bunu sana söylüyorum çünkü benim babam yani senin rahmetli dedende benim en iyi arkadaşımdı.
Bu kadar duygusallık yeter sanırım ama küçük oğlum sen bizim en kıymetli ürünümüzsün J
Haydin talk to you later !